Eğitim reformu girişimi ve Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteği ile yapılan “Ne Var Ne Yok” projesinde ergenler üzerinde şiddet ve flört şiddeti ile ilgili anketler yapılmıştır. Bu anketler istatiksel olarak değerlendirilip bir takım sonuçlara varılmıştır. Şiddetin bireysel özgürlüklere engel olduğunun farkında olan ergenler, yine de toplum ve aile sayesinde öğrendiği birçok gelenek ve kültür tabakası altında oluşturulmuş baskı sayesinde şiddeti devam ettiriyorlar. “Aile toplumun en küçük birimidir” sözünden yola çıkarak insan olarak şiddeti her daim gerçekleştirmiş olmamız ve şimdi bilinçlenen beyinlerimizle bunun ne kadar yanlış ve kötü olduğunu savunmamız gerçekten içler acısı bir durum. Eğer şiddet gösteren ve şiddet gören arasındaki farkı anlayabilseydik bu konuları konuşmamıza gerek kalmazdı. Şiddet gösteren, daha önce şiddeti görmüştür ve bunu kendisi atlattığı için bir başkasının da atlatabileceğini düşündüğü bir durum içerisindedir. Veya tamamen travmatik bir durum yaşayarak karşısındaki kişiyi önemsemez ki bunun nedeni de böyle görmüş olmasıdır.
Şiddet gösteren kişi için karşı tarafta şiddet gören kişi önemli değildir. Ölmesi, psikolojik hasara uğraması vb. durumların hiç birisini göz önüne getirmez. Ormanda insan yüzü görmemiş bir insan olsaydı eğer o da çevresinde bulunan hayvanlara veya bitkilere şiddet gösterir miydi? Lise öğrencilerinden bazıları “doğada da şiddet vardır” diyerek şiddetin ne kadar yanlış anlaşılabileceğini de bize göstermiş oluyor. Doğa, sadece kendisini var edebilmek için yaşam döngüsünde ihtiyaçlarını karşılayacak bir yol çizer. İnsan şiddet olmaksızın da kendisini var edebilir. Ama ortada bir sorun oluyor o zaman. O da şudur ki “Eğer yanımdaki iş arkadaşımdan daha iyi olduğumu patronuma göstermezsem ondan daha iyi bir maaş alamayacağım ve daha iyi yaşayamayacağım”. “Doğada da böyle oluyor” diyerek işin içinden sıyrılmak kolay gibi gözükse de egonun bizlere yaşattığı zihin oyunları tüm her şeyin önüne geçiyor.
Şiddet, insanın gözü dönmüş duygularının beden bulmuş halidir. Şiddet tek başına fiziksellik değil aynı zamanda psikolojikte olabilir. Aşağılama, yargılama, değersiz hissettirme gibi psikolojik şiddetlerde mevcuttur. Bu tarz şiddet durumları yaşayan insanların hepsi öyle ya da böyle hayatlarında yollarını bulurlar. Şiddet gösteren kişiye sabreden kişiler, ölümü bekleyerek bir ömür geçirebilirler.
Yukarıda anlatılan tüm durumlar toplumun bizlere dayatmış olduğu geleneksel meselelerden biridir. Anneannelerimiz, babaannelerimiz kocalarından dayak yerken, kocaları pavyona onlar tarlaya çalışmaya giderken neden ses çıkarmadı? Çünkü başka bir yol yoktu onlar için. Şimdi sosyal medya ve televizyon sayesinde herkesin her şeyden haberi oluyor ve bir kadın, kocasının onu dövmesine karşı kendi bireyselliğini ezdirmeyip kocasına başkaldırıyor. Televizyonda izliyoruz ve bu kadının yanında birçok kadın var, ona destek oluyorlar. Bir el başka bir elle birleşince güçlü oluyor. Ataerkil toplumun üzerimize yüklediği sorumluluk ve sıfatlar artık yerini cinsiyetsizlik kelimesine bırakıyor.
Şiddet, insanın sorgulaması ve kendi bireysel kimliğini ortaya koyabilmesi için bir yoldur. Şiddet gören kişi şiddete karşı gelerek yolu açar ve diğer şiddet gören insanlarında arkasından gelişini izler. Şimdi politikacılar ve araştırma görevlileri yıllarca beslenilmiş olan bu şiddet duygumuzun yok edilmesi için bilinçlendirme projeleriyle karşımıza çıkıyor. Çünkü tüm insanların sinirlenmesini ve ortalığı kargaşaya vermesini kimse istemez. Bu sefer kendi kendimizi yok etmeye başlarız.
Benim vurduğum kişi bugün gidebilir fakat yarın bir başkası gelip bana vurabilir. Bu birileri durana kadar devam eder. İşte bu bilinçlenme ve bilinçlendirme, eğitimde reform hareketleri tüm bunlara “dur” denmesi için oluşturulmuştur. Şiddeti, şiddetle durduramayız. Bu yüzden de çocuklarımızdan başlayıp şiddetin ne kadar kötü ve yıkıcı bir şey olduğunu anlatarak frekanslarını yönlendirebiliriz. Fakat bizler ebeveynler olarak “barış”ı çocuklarımıza yaşayarak göstermeliyiz. Eğer hala televizyon gündemlerinde “Başbakan ona böyle dedi, o buna böyle yaptı, Suriye’ye bomba atıldı” tarzında haberlerle karşılarına çıkarsak tüm bu yapılanlar boş bir masaldır ve göz boyamacadan başka bir şey değildir.
Herkesin yaptığı şeyi kendi gözlemleri doğrultusunda yaptığını ve buna inanarak yapmaya başladıklarını biliyorsak eğer, her hareketlenme bir iki demeden çığ gibi büyüyecektir. Şiddetin olmadığı, özgürlüğün dünyasını oluşturmak için tüm dünyadan birçok insan kolları sıvıştırdı. Ülkemizde yapılan bu araştırmaların ve desteklerin daha çok büyümesi, aynı zamanda farkında olan bir gençliğin gelmesi dileğiyle…
PSY JUNGLE – Psytrance Events – Festivals – Decoration Team – Visuals Team Portal