Uzun zamandır insanların davranışlarını gözlemliyorum. Aynı zamanda gözlemlerken kendim, yani ben de işin içine girince karşı taraftaki kişinin davranışları ile kendi davranışlarımı birbirine karıştırır oldum.
Aynanın karşısına geçip kendinle konuşmaya benzeyen insan ilişkilerinin neredeyse tamamı kendi kendine konuşmalardan ibaret bir durum aslında. İlk zamanlar karşı tarafımda gördüğüm davranışların benden kaynaklı olarak mı böyle olduğunu yoksa karşı tarafın bu özelliklere sahip olduğu anlamakta çok zorlandım. ” Ben onun bu özelliğini görüyorum “şeklinde çok uzun süre bu durumun afallamasını yaşadım. Olanlar, kafa karışıklığını beraberinde getirirken aynı zamanda hayata karşı olumsuz tutumlar sergilememe de yol açtı. Nedeni “ben mi oyum, o mu ben?” sorusunun akıl almaz çılgınlığı içine düşmemdi.
Bir süre boyunca tüm bunların benimle alakalı olduğu konusunda kendime yüklendim ve en sonunda en suçlu bendim. Evet, tüm bunlar benim yüzümden oluyordu. İnsanlar benim istediğim yeşil, renkli ve insanların sevecen dolu olduğu bu dünyayı istemiyorlardı. Eğer ben onlarsam benim de bunu istememem gerekirdi. Neden onlarla farklı yönlerde bir yolculuk yaşayayım ki? Her insan gibi kendini kandırışın bir örneğiydi bu. Hepimizde olduğu gibi bende de bana ait olduğunu düşündüğüm korku ve arzu vardı.
Daha sonra bu arzu ve korkuların uygarlığın yaratımında en temel zemin olduğunu idrak ettim. Hepimizde aynısı olduğunu… Serbest ve ezber bilgilerle dolaşıp durduğum küçük dünyamın aslında ne denli büyük olduğunu, idrak etmeyi idrak ettikten sonra keşfettim. Kendimizi küçük hayallerin peşinde koşarken umulmadık yerlerde buluyoruz. Sonra da “neredeyim ben”, “burada ne yapıyorum “diye kendimizi yırtıp geri dönmek için inanılmaz çabalar sarf ediyoruz.
Tüm bunların temelinde yatan arzu ve onu kaybetme ile gelen korku mekanizması aynı anda çalışırken küçücük bir dünyada çabalandığımızı fark ediyorum. Buna ne gerek var, bunca deliliğe ve “bir ev alacağım, dünyayı dolaşacağım, zengin olacağım” diye giriştiğimiz her şey bizden bir çok şey alıp götürüyor. Fakat ölüm geldiğinde bunlar sadece bu dünyada kalıyor. Ölüm bunların hepsini burada bırakıyor ve sen sadece sen olarak gidiyorsun. Artık senin olan hiçbir şeyin yok bunun farkında mısın diyor sana sevgili üstadın.
Uzun zaman boyunca neden bunu devam ettirdiğimizi, tüm bunları bile bile neden hala bunları sürdürdüğümüzü anlamaya çalıştım. Ölüme meydan okumak, ne pahasına olursa olsun tüm zevkleri ve acıları tatmak için kendimizi hırpalamak, zarar vermek, ipin ucunda hep asılı kalmak. Tüm bunları neden yapıyoruz? Bu bir oyun mu? Evet, önceden kendimi bu şekilde tatmin ediyordum.
Fakat bu bir oyundan daha derin bir şey. Neden sonsuza kadar oynuyoruz? Çok zevkli diye mi? Bunun bir öğretisi mi var? Dersler alıyoruz diye mi? Yoksa bir bilgisayar gibi sürekli üst modelimiz mi çıkıyor? Ne olduğumuzu biliyor muyuz? Kendimize baktığımızda algıladığımız dünyanın bize ait olması bizi uyurgezer yapmaz mı? Neden kendi gözlüklerimizden bakarken başkasının gözlüklerini de inceliyoruz. Sonra da ‘’Aaa, hayır onun insanlara davranış şekli çok kaba ve ukalaca. Bir gün umarım bunu anlar yoksa bu gidişle yalnız kalacak ‘’ diyerek bir ahlak kalıbı içinde yargılar oluşturuyoruz.
Bu bizim hala karşı tarafı kendi gözlüklerimizle bakmamızın tam karşılığıdır. Eğer bir başkasının davranışları hakkında yorum da bulunuyorsam hala burada kendi içimdeyim demektir. Fakat şunu sormak isterim ilk empati nerede başladı? Kendin olmaktan çıkıp bir başkası olma an’ı… Bir başkası olduğun anda o olmayı yaşıyorsun demektir. Bu durumda onun yanındayken ya da uzakta iken gerçekleşebilir.
Fakat kendinizi bilmiyorsanız eğer benim düştüğüm bu karmaşanın içine düşer ve o mu ben mi diye kafayı yersiniz. Kendinizi tüm bunlardan aldığınız anda bunların insanlığa ait olduğunu fark edersiniz. Ama en önemli soru şu; neden tüm bunlar oluyor? Neden, birbirimize nasıl olmamız gerektiği konusunda dersler anlatırken hala aynı şekilde devam ediyoruz? Burada değişen bir çok şeyin arkasında değişmeyen bir şey var. “Sensin o” diyenler, hangimiz hangimiziz? Bu bir paradoks ve kendini inandırana kadar bu devam ediyor. Kendini bir şeye inandırdığın güne kadar…
Peki ya inandıramazsan? Artık her şey birbiri ile aynı ve birbiriyle aynı uzaklıkta kalsalar sana? Hepsinin bir olasılık olduğunu görürsen? Bunun sonunu kaç kişi biliyor, bilmiyorum ama, doğa(bitkiler) bu konuda yardımcı oluyor.
PSY JUNGLE – Psytrance Events – Festivals – Decoration Team – Visuals Team Portal